» » » » » » » Çevre Kirliliğinin Nedenleri Ve Su Kirliliği

Hava, su ve toprağın canlı yaşamını tehlikeye düşürecek boyutta kirlenmesi ve bozulması olarak ifade edilen çevre sorunları; aslında canlılar ve özellikle de insanlar için ciddi birer sorundur.
Çevre sorunlarının, canlıların ve özellikle insan yaşamını tehdit etmesine rağmen sorunları oluşturan faktörlerin kaynağına inildiğinde yine insani faktörlerin etkili olduğu görülmektedir. Çevre sorunlarının oluşmasında birinci derecede rol oynayan insanın, sorunların çözümünde de en aktif rolü oynayacağı bilinen bir gerçektir. Çevrenin korunmasında önemli olan unsur, önce kirletip sonra temizlemek yerine kirletmeden temiz tutmayı başarabilmektir. Bu başarı, insanların çevre konusunda yeterince eğitilmesi ve duyarlılık kazandırılması ile mümkün olabilecektir.
2.     İnsanoğlunun doğasında var olan ve ihtiyaçları paralelinde özellikle sanayi devriminden sonra; sürekli artan tüketme ve lüks yaşam arzusu endüstriyel gelişme ve sanayileşme süreci ile günümüzde en yüksek düzeye ulaşmıştır. Üretim sektörü insanların daha fazla refah içinde yaşamalarını sağlamaya yönelik olarak kendi alanında sürekli gelişme ve üretme çabasında olmuştur. Hızlı nüfus artışı ve buna bağlı olarak yaygınlaşan plansız şehirleşme hızı, endüstriyel gelişim hızının beraberinde getirdiği yük doğaya ağir gelmiş; bu yükü taşıyamaz hale gelen doğal ortamlar tepkisini çeşitli reaksiyonlarla göstermiştir. İşte insanların tükenmez kaynak olarak gördükleri çevreye gösterdikleri tahripkâr etkilere karşı doğanin göstermiş olduğu bu tepkilerden biri de deniz ve kıyı kirliliğidir. Kirlilik genelde sanayi, tarımsal ve yerleşim yerlerinden kaynaklanan atıklarla meydana gelebildiği gibi; yağmur, sel, erozyon ve rüzgâr gibi doğal olaylar ile de oluşabilmektedir. Su ürünlerine yansıyan kirlilik besin zinciri yolu ile insan sağlığını olumsuz yönde etkilemektedir. Deniz kirliliği çevre kirliliğinin bir parçasıdır, ancak denizlerin dezavantajı, çevreye (kara, nehir, göl, atmosfer vb.) atılan her türlü kirleticinin bir şekilde denizlerde sonlanmasıdır. Denizlere bırakılan binlerce maddenin bir kısmı istenmeyen zararlara neden olabilmekte, bu maddelerin dolaylı ya da dolaysız etkileri, insan dâhil tüm canlıların ölümüyle sonuçlanabilmektedir. Deniz içinde canlı ve cansız pek çok öğenin etkileşiminden meydana gelen ekosistemde, üretici/tüketici/çürütücü canlıların aktiviteleri, çevrenin fiziksel ve kimyasal özelliklerinden etkilenir ve bunlar çevredeki değişimlere uyacak önlemler alırlar. Bu kapsamda çok büyük ve köklü değişme ve bozulmaların önlenmesi için doğa bir dizi savunma mekanizması geliştirmiştir. Denizlerde bu mekanizmalar çok güçlü olmakla beraber, deniz ve kıyı kirlenmesi, doğal dengenin insan eliyle bozulduğu ve savunma mekanizmalarının yetersiz kaldığı bölgelerde ortaya çıkar. Yoğun nüfusa sahip olan deniz kıyılarında yetersiz planlanmış atık su deşarjları, endüstri kuruluşlarında bulunan eski teknolojili deşarj sistemleri, endüstrilerde ara malzeme olarak kullanılan kimyasallar, boyalar, dezenfektanlar, ilaçlar ve diğer pek çok imalat sanayi yan ürünleri denizler için önemli kirlilik kaynaklarıdır. Dikkatli kullanılmadıkları ve gerekli denetimleri yapılmadıkları takdirde deniz ortamlarında önemli boyutlarda kirlenmeye sebep olabilmektedirler. Gemi kazaları ve petrol tesislerindeki sızıntılar da önemli kirlenme sebepleridir.
3.     SU İLE İLGİLİ GENEL BİLGİLER
Su canlı yaşamı için vazgeçilmez bir bileşiktir. Yeryüzünde sıvı, katı, gaz olarak üç fazda bulunabilen tek maddedir. Bulutlardaki su suyun gaz fazının; deniz, göl ve akarsulardaki su, suyun sıvı fazının; kar, dolu ve buzullardaki su ise, suyun katı fazının tipik örnekleridir. Su yerkürede bu fazları oluştururken konumsal olarak da dinamik bir karaktere sahiptir. Suyun bu dinamik özelliği ‘su döngüsü hidrolojik çevrim’ olarak bilinen süreç içinde kendini gösterir. (Şekil 2.1)
Hidrolojik çevrim en basit şekliyle suyun okyanuslardan buharlaşması, yağışlarla okyanuslara ve karalara geri dönmesi, karalara düşen suyun toplanıp tekrar okyanuslara ulaşması olarak tanımlanabilir. Suyun karalardaki varlığı hidrolojik çevrim sonucu sürdürülebilir olmaktadır.
Şekil 2.1 Hidrolojik Çevrim

Kaynak: Dirik, 2006
Hidrolojik çevrimde suyun sıvı fazı yağış ve akışta, gaz fazı ise buharlaşma ve terlemede görülür. Hidrolojik çevrimde temel enerji kaynağı ‘Güneş’tir. Güneşin etkisiyle okyanuslardan, denizlerden, göllerin yüzeyinde buharlaşan su, atmosferin ilk tabakası olan troposferde birikerek bulutları oluşturur. Bulutlar rüzgârın etkisiyle hareket eder, soğuk bir bölgeye rastlayınca yağmur, kar ve dolu şeklinde yeniden yeryüzüne iner. Yeryüzüne inen yağış sularının bir kısmı akışa geçerek akarsularla göl ve denizlere taşınır. Akarsu, göl ve denizlerdeki su, bir süre sonra buharlaşarak tekrar atmosfere yükselir. Diğer kısım ise zemin altına geçerek yeraltına süzülür. Yeraltına süzülen suyun belli bir bölümü hemen zemin altında bulunan, gözeneklerinde su ve hava bulunan ‘vadoz tabaka doymamış zon’ adı verilen bölgede tutulur. Vadoz tabakada suyun belli bölümü bitki kökleri tarafından emilir ve terleme ile tekrar atmosfere verilir. Vadoz bölgeden geçen su, yerçekimi ile aşağıya doğru hareket eder ve geçirimsiz tabakaya ulaştığında birikerek akiferleri oluşturur. Teknik ve ekonomik olarak kullanılabilecek olan yeraltı suyu, akiferlerde biriken sudur. Yeraltı suyu, zemin ve hidrolik şartlara göre hareket ederek herhangi bir katmandan yeryüzüne ‘kaynak pınar’ olarak çıkabilir veya bir yüzeysel su kaynağına ulaşana kadar (göl, akarsu veya deniz) yeraltından akışa devam eder. Böylelikle, her su zerreciği farklı yollarla hidrolojik çevrime dâhil olarak kara ve denizler arasındaki su alışverişini oluşturur. Bu döngüyle karalarda yaşam kaynağı olan su sürdürülebilir olma özelliğini korur.

Kara ve denizler arasındaki su alışverişi dengeli olmak durumundadır. Şekil 2.1.'de yeryüzüne düşen yıllık yağış miktarı (119,000 km3/yıl) birim olarak ifade edilmiştir. Buna göre, karalara düsen 100 birim yağışın 61 birimi buharlaşma -yağış ile tekrar geri dönmekte; 39 birimi (38 birim yüzeysel akış ve 1 birim yeraltı akımı) ise denizlere taşınmaktadır. Öte yandan, denizlerde yağıştan (385 birim) daha fazla buharlaşma (424 birim) olmaktadır. Aradaki fark (39 birim) karaya gelmekte ve yağışa dönüşüp akışla tekrar denizlere ulaşarak su alışverişindeki (döngüdeki) dengeyi oluşturmaktadır.(Maidment, 1993).


Su kullanımı suyun miktarı (niceliği) ve kalitesinin (niteliği) bir bileşeni olarak ortaya çıkar. Bir başka deyişle, kullanılabilecek su hem nicelik açısından hem de nitelik açısından yeterli olmalıdır. Dolayısıyla, suyla ilgili araştırma, inceleme ve tartışmaların odak noktasını nicelik ve nitelik bileşenleri oluşturur. Bu bileşenlere göre suyun kullanım alanları ortaya çıkar. Su ile ilgili genel bilgilerin sunulduğu bu bölümün takip eden alt başlıklarında suyun genel anlamda niceliği ve niteliği hakkında bilgiler verilerek kullanım durumları ortaya konmaya çalışılmıştır.

Hazırlayan: Esra ÖNAL

About Unknown

Merhaba, Mezunlar Haber okurlarımıza yardım etmek için açtığımız bir sitedir. Görüş, Öneri ve Şikayetlerinizi sayfanın sağ alt tarafındaki iletişim bölümünden bize ulaştırırsanız elimizden geldiğince yardımcı olmaya çalışırız
«
Sonraki
Sonraki Kayıt
»
Önceki
Önceki Kayıt

Hiç yorum yok:

Yorum Yaz